Haber Merkezi | Suriye’de görev yapan bir Rus An-26 askeri kargo uçağı 6 Mart’ta Hmeymim üssüne yaklaşırken düştü ve uçakta bulunan altı mürettebat ile 33 yolcunun tamamı hayatlarını kaybetti. Olaydan birkaç saat sonra Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu Devlet Başkanı Vladimir Putin’e ilk bulguları aktardı: 1980’de üretilen uçağın ya pilotaj hatası ya da teknik arıza nedeniyle düştüğü sanılıyordu.
Ölü sayısı Rusya’nın Suriye’de bugüne kadar tek olayda verdiği en büyük askeri kayıptı. Düşen uçakta Tümgeneral Vladimir Yeremeyev’in yanı sıra bir albay, altı binbaşı, iki yüzbaşı ve 29 daha düşük rütbeli subay ve çavuş can verdi.
Ceyş El İslam örgütü olayın sorumluluğunu üstelenen bir açıklama yaptı ve uçağı iniş sırasında vurduğunu iddia etti. Saldırının Suriye ordusunun Doğu Guta’da Rus desteğiyle yürüttüğü taarruza misilleme olduğu söyleniyordu. Moskova merkezli bağımsız bir araştırma grubu olan Çatışma İstihbarat Ekibi’ne göre Ceyş El İslam’ın olay bölgesinde sınırlı bir varlığa sahip olması açıklamanın gerçek dışı olduğuna işaret ediyor. Grup, ayrıca açıklamanın sadece Lübnan’ın Diyar gazetesine yapıldığını, Ceyş El İslam’ın hiçbir sosyal medya hesabında yer almadığına dikkat çekiyor.
Putin olaydan kısa süre sonra Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la telefonda görüştü. Kremlin’den yapılan açıklamaya göre Erdoğan başsağlığı diledi ve Türkiye’nin Afrin’de sürdürdüğü harekât hakkında Putin’e bilgi verdi. İki lider Doğu Guta’daki durumu da görüştü.
Uçağın düşmesi, Moskova’nın Suriye’de son dönemde yaşadığı talihsizlikler zincirinde yeni bir halka oldu. Olay, Doğu Guta’daki durum nedeniyle baskının arttığı ve Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın kimyasal silah kullandığı iddialarının canlanması üzerine ABD’nin rejim hedeflerini yeniden vurmayı düşündüğü bir dönemde yaşandı. Rusya’daki başkanlık seçimlerine dokuz gün kalmışken bu gibi hamleler yaygın bir şekilde “Amerikalıların Putin’in gözüne çomak sokma gayreti” olarak algılanıyor. Ancak Moskova’nın asıl büyük kaygısı bu olayların Rusya’nın Suriye’deki çabalarını tehlikeye sokacak kadar ileri gitmesi.
İsminin yazılmaması kaydıyla Al-Monitor’a konuşan bir Kremlin yetkilisi, ABD’nin Rusya’ya zorluk çıkarmaya çalıştığını gösteren “net kanıtlar” bulunduğunu söyledi.
Yetkili, “ABD tarafından seçilen grupların Esad’ı askeri olarak düşürmeyi başaramaması” bağlamında ABD’nin “askeri mücadeleyi kaybettiğini” söyledi ve şöyle devam etti: “O yüzden şimdi tüm gayretleri bizim siyasi çözümde herhangi bir başarı sağlamamızı engellemeye yönelmiş durumda. Kendileri ise bu krizden nasıl çıkılacağına dair yapıcı hiçbir öneride bulunmuyorlar.”
Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da benzer kaygılar dile getirmişti. Lavrov’a göre ABD ve başka bazı Batılı ülkeler, Şam Fetih Cephesi gibi radikal grupları Esad’a karşı kullanmaya devam edebilmek için “bunlar üzerindeki baskıyı kaldırmak” istiyordu. Lavrov ayrıca “Amerikalıların Suriye devletinin dağılması için plan yapan, dar kapsamlı bir grup oluşturduklarına dair farklı kaynaklardan yeni bilgiler geldiğini” söylemişti.
Bu konularda Moskova’yla Washington arasında diyaloğu sürdürmek gerektiğini iki taraf da kabul ediyor. Geçtiğimiz günlerde Rus Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov ile görüşen ABD Büyükelçisi Jon Huntsman, aradaki “düşük güven seviyesi” nedeniyle bu tür temasları azaltmak değil artırmak gerektiğini vurgulamıştı. Ancak görünen o ki bu temaslar şu ana kadar Moskova’nın kaygılarını hafifletmiş değil.
Rusya, eskiden gerilimi azaltma bölgeleri, özel askeri şirketlerin kullanımı ve muhalif gruplarla diyalog gibi yatırımlardan getiri sağladığını görüyordu. Fakat bu gayretler artık Moskova’nın arzuladığı sonuçları sağlamıyor. Belki de diğer taraflar intibak sağlayıp bunlarla baş etmeyi öğrendi. Ancak Rusya siyasi zararın ve maddi harcamaların artmasını da göze alarak bu zorluklar karşısında geri adım atmaz. Bunun yerine izlediği yolu gözden geçirir. Nitekim görüldüğü kadarıyla Moskova şimdiden askeri ve diplomatik stratejilerinde değişiklikler yapıyor.
Rusya Savunma Bakanlığı, Soğuk Savaş dönemine özgü barış ile konvansiyonel savaş arasındaki ‘gri alan’dan yararlanma planları yapıyor.
Kargo uçağının düştüğü gün Gerasimov Hmeymim hava üssündeydi. Genelkurmay Başkanı’nın Suriye ziyaretiyle ilgili hiçbir detay bilinmiyor, hatta uçak düşmeseydi Suriye’ye gittiği dahi açıklanmayabilirdi. Gerasimov’un bu denli kritik bir dönemde Suriye’ye gitmesi, Moskova’nın askeri bazı ayarlamalar yaptığına işaret ediyor. Bunlar çok geçmeden savaş sahasındaki dinamiklerde görülecektir.
Rus Znak sitesinin araştırma haberine göre özel askeri şirket Wagner Grup’tan en az 150 paralı askerin daha birkaç hafta içinde Suriye’ye gönderilmesi bekleniyor. Wagner Grup’la ilgili haberlerden kısa süre önce, 7 Şubat’ta Esad yanlısı bazı birlikler ABD ile ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri’nin saldırısına uğramış ve bu birliklere paralı Rus savaşçıların eşlik ettiği iddia edilmişti. Haberler doğruysa eğer bu kesinlikle önemli bir gelişmedir ama yine de Moskova’nın düşündüğü askeri hamlelerin çok ufak bir parçasını oluşturuyor.
Diplomatik kulvarda da üst üste pek çok katman var. Rusya Türkiye ve İran’la yakın çalışmaya devam ediyor. Üç ülkenin temsilcileri 6 Mart’ta New York’ta BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura ile istişarelerde bulundular. Rus heyetinin başında Dışişleri Bakanlığı Orta Doğu ve Kuzey Afrika Daire Başkanı Sergey Verşinin vardı. Verşinin, ocak sonunda Soçi’deki Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nde kabul edilen kararların uygulanması için bastırdı. Bu kararlar fiilen Cenevre görüşmelerinin Rusya aracılığındaki mekanizmalar üzerinden yeniden başlaması anlamına geliyor.
Tahran öteden beri kendi yolunu takip ediyor ve akıllıca davranarak bu konularda kamuoyunda fazla öne çıkmıyor. Dolayısıyla Ankara’nın tutumu kritik olacak. Erdoğan Suriye’deki başarısız stratejisi nedeniyle uzun zamandır eleştiriliyor ama Türkiye hem Rusya hem ABD için kilit bir devlet olmaya devam ediyor.
Türkiye-ABD çalışma grubunun 8-9 Mart’ta Washington’da yaptığı toplantıların ardından Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 12-14 Mart için planlanan Türkiye-Rusya ortak stratejik planlama grubunun toplantısına katılmak üzere Rusya’ya gidecek. Daha sonra da Kazakistan’a geçerek 16 Mart’ta Astana sürecindeki garantör devletlerin üçlü toplantısına katılacak. Toplantıda Lavrov ve İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif de yer alacak.
Türkiye doğal olarak kendi menfaatleri için hem Rusya’ya hem ABD’ye oynamak isteyecek. Washington ve Moskova’nın her biri de Ankara’yı kendi tarafına çekmeye çalışacak. Dolayısıyla ortada kritik bir denklem var ve Türkiye’nin öngörülebilir gelecekteki Suriye politikasının başlıca parametreleri Erdoğan’ın önümüzdeki haftalarda vereceği kararlarla belirlenebilir.
Suriye savaşı gidişatın hızla değişebildiği bir savaş. Moskova’da işlerin iyi gitmediğine dair güçlü bir hissiyat var. Suriye politikasının en ateşli destekçileri bile tedirgin ve politikanın güncellenmesi gerektiğini savunuyor. Moskova muhtemel risklere karşı 18 Mart seçimleri öncesinde radikal adımlardan kaçınıyor. Ancak izlenen stratejide değişiklik yapılması hâlihazırda planlanıyor ve Putin’in dördüncü kez seçilmesi halinde bu değişiklikler hayata geçecektir.