POMPEO DEĞİŞİKLİĞİ VE TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİNİN GELECEĞİ

Görüş | Geçtiğimiz gün Başkan Donald Trump, uluslararası kamuoyunu yakından ilgilendiren bir karara imza attı. Dışişleri Bakanı Rex Tillerson kovulmuş; hemen akabinde CIA Direktörü Mike Pompeo yeni dışişleri bakanı olarak atanmıştı. Trump’ın, Tillerson’a karşı beslediği muhabbetin pek de iç açıcı olmadığı bir süredir bilinmekteydi. Fakat yine de karar, gündeme bomba gibi oturdu. Öyle ki önde […]

POMPEO DEĞİŞİKLİĞİ VE TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİNİN GELECEĞİ
  • 14 Mart 2018 20:27
  • 14 Mart 2018 22:04

Görüş | Geçtiğimiz gün Başkan Donald Trump, uluslararası kamuoyunu yakından ilgilendiren bir karara imza attı. Dışişleri Bakanı Rex Tillerson kovulmuş; hemen akabinde CIA Direktörü Mike Pompeo yeni dışişleri bakanı olarak atanmıştı. Trump’ın, Tillerson’a karşı beslediği muhabbetin pek de iç açıcı olmadığı bir süredir bilinmekteydi. Fakat yine de karar, gündeme bomba gibi oturdu. Öyle ki önde gelen uluslararası medya organları hızlıca, “ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Pompeo kimdir, necidir?” mukabilinden sorularla başlayan geçmişe dönük envanterlerini gün yüzüne çıkardılar.1 

Ana akım Türk medyası içinse bu gelişme, çaktırılmayan bir tedirginlik yaratmışa benziyordu: Unutulmamalı ki 15 Temmuz günü Pompeo, attığı bir tweet ile Türkiye’yi temsilen AK Parti hükümeti için “Erdoğan rejimi” ifadesini kullanmış ve “İslamcı diktatörlük” tanımlamasını yapmıştı.2

15 Şubat’ta, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun tercüman olarak refakat ettiği,üç buçuk saat süren Recep Tayyip Erdoğan ve Tillerson görüşmesinde ABD tarafından teyit edilmeyen; fakat Türkiye’nin sıkça dile getirdiği üzere belli gündem başlıklarında anlaşma sağlanmıştı. Türkiye ziyareti öncesi Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta yaptığı açıklamada Tillerson; YPG’ye ağır silah verilmediğini belirterek, “Geri alınacak bir şey yok.” demişti. Mezkûr üçlü zirve sonrası; Türkiye tarafına göre, Suriye’nin kuzeyinde -Fırat’ın doğusu da dahil- bir koordinasyonun sağlanması ve YPG’nin Menbiç’ten çekileceği konusunda anlaşmaya varılmıştı. Hatta Çavuşoğlu, yakın zamana kadar ABD’ye, Menbiç’te ortak askeri kuvvet bulundurmayı teklif ettiklerini ve YPG’nin Menbiç’ten çekileceğini duyurmuştu.

Hâl böyleyken, kendisi için epey mesai harcanan (tercümanların alınmadığı üç buçuk saat süren görüşmeyi uluslararası basın, ‘olağandışı’ bulmuştu3) Tillerson’un koltuğundan olması olumsuz bir gelişmeydi. Keza Türkiye’nin karşı çıktığı ABD’nin Tel Aviv’deki elçiliğini Kudüs’e taşıma kararına Tillerson temkinli yaklaşıyordu. Dahası; Emekli general, Savunma İstihbarat Ajansının eski başkanı ve Russian Today’de (RT- genel olarak Kremlin’in sesi olarak düşünülen, Rusya destekli uluslararası televizyon kanalı) bir uzman olarak öne çıkarılan Michael Flynn’in (daha önce Türkiye için de lobi faaliyeti yürüttüğü iddia edilen Flynn hakkında Ruslarla gizli temas kurduğu yönünde -daha sonra bunu, Trump’ın istediğini itiraf edecekti- kapsamlı bir soruşturma yürütülüyor) ABD Ulusal Güvenlik Danışmanlığından uzaklaştırılması ile son kertede Putin’in şahsi dostu olduğu söylenen ExxonMobil’in eski CEO’su Rex Tillerson’ın uzaklaştırılarak, asker kökenli olması hasebiyle görece şahin bir isim olan eski CIA Direktörü Pompeo’nun getirilmesi Rusya’yı dara düşürebilir. Bu durum dolaylı olarak da olsa esasında Astana ile başlayan Rusya-Türkiye yakınlaşmasına bağlı olarak Türkiye’yi de ilgilendirmektedir. Her ne kadar ikili ilişkilerin pamuk ipliğine bağlı olduğu varsayılsa da sahada birlikte iş tutan (Haddizatında Türkiye’nin; BM Şartı’nın 51. Maddesine dayandırdığı Kürt güçlerinin kontrolündeki Afrin’e dönük başlattığı operasyon Rusya’nın hava sahası izni ile başlayabildi) biri küresel diğeri bölgesel aktör olarak Türkiye ve Rusya, hiç olmadıkları kadar yakın bir görüntü veriyorlar.

Pompeo ile birlikte ABD, Suriye’de daha cesur adımlar atacaktır. Hararetli bir İsrail dostu olan Pompeo, Esad rejimini ve İran’ın mezhepsel motivasyonlarla yayılmacı bir politika izlemesini, İsrail’in güvenliği perspektifinden okuyor. Cumhuriyetçi Parti içerisindeki muhafazakâr Tea Party hareketinden gelen eski kongre üyesinin daha birçok noktada sicili bir hayli kabarık. Pompeo’nun, İslamcı militanlar konusundaki sert tutumunun yanı sıra Rusya’yı, Kuzey Atlantik İttifakını (NATO) parçalamakla itham ettiği biliniyor. Pompeo ile birlikte geliştirilebilecek sert Rus karşıtlığı, bir NATO üyesi olan Türkiye’yi pozisyon almaya zorlayabilir. ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun da destek verdiği ve ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Deyrezzor’da IŞİD’e karşı başlattığı operasyonu, Türkiye’nin Afrin’e dönük saldırılarından dolayı durduğunu duyurması ve SDG’nin Arap bileşenlerinden Ceyş-ül Suwar’a bağlı 1700 savaşçının buradan Afrin’e kaydırılması4, ABD için oldukça endişe vericidir. Afrin operasyonunun hız kazandığı bir dönemde bu durumun derinleşmesi, Türkiye’ye dönük baskıları arttırabilir. Nitekim bu konuda ABD’nin yoğun bir kamu diplomasisi yürüteceği söylenebilir.

Pentagon özelinde ABD, Doğu Suriye’de SDG’ye büyük bir anlam yüklüyor. Obama yönetiminin İran ile yaptığı nükleer anlaşmanın katı bir muhalifi olan ve İran’a müdahale edilmesi gerektiğini dile getiren Pompeo; Türkiye’nin Afrin’e dönük başlattığı operasyonun, SDG’nin güç kaydırmasına bağlı olarak IŞİD ya da rejime sadık Şii güçlerin Fırat boyunca Doğu Suriye’de nüfuz elde etmesine pek sıcak bakmayacaktır. Zira İran’ın; Irak’tan Suriye’ye, oradan Hizbullah kanalıyla Lübnan’a kadar bir Şii milis kuşağı oluşturması ABD’yi başlı başına tedirgin eden bir husustur. ABD için Doğu Suriye’ye biçilen kaftan, bundan ileri gelmektedir.

Son olarak, Suriye’de muhaliflere dönük olarak CIA tarafından koordine edilen eğit-donat programının Trump ile birlikte bir anlamda rafa kaldırıldığı dönemde CIA’nin başındaki isim Pompeo idi. Ancak karara göre SDG, bu destek programının sonlandırılmasından etkilenmeyecekti. CIA’nin eğitip donattığı muhalif güçler ile Pentagon’un desteklediği SDG’ye bağlı gruplar karşı kaşıya geldiğinde; analistler, CIA ile Pentagon arasında bir çıkar çatışması olduğuna dikkat çekerdi. Ancak söz konusu destek programının sonlandırılmasının yanı sıra kararın Trump ile birlikte mimarı olduğunu söyleyebileceğimiz Pompeo’nun dışişleri bakanlığına getirilmesi CIA’nin, Pentagon-SDG ile ortaklığına eklendiğiyle açıklanabilir.

Türkiye ve ABD ilişkilerinin geleceğini yalnızca Suriye özelinde okuyan bir değerlendirme başlangıçta noksan bulunabilir. Keza Pompeo değişikliğinin Türk-Amerikan ilişkilerini ters yüz edeceğini öngörmek de pekâlâ yanlış olur. Fakat Türkiye’nin evde yaptığı hesabın çarşıya uymayacağını, tabiri caizse “biraz başının ağrıyacağını” kestirmek güç değil.

Yasin Küçükkaya | Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyoloji Anabilim dalında yüksek lisans öğrenimine devam etmektedir. Yanı sıra AlSharq Forum Türkçe web sitesi için editörlük yapmaktadır.

Dipnotlar

1 Mike Pompeo: who is Trump’s new pick for secretary of state?, The Guardian,https://www.theguardian.com/us-news/2018/mar/13/mike-pompeo-who-is-he-secretary-state-trump-new-rex-tillerson-from-cia 13 Mart 2018.

2 ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Türkiye düşmanı, Takvimhttps://www.takvim.com.tr/dunya/2018/03/13/abdnin-yeni-disisleri-bakani-turkiye-dusmani 13 Mart 2018.

3 Tillerson breaks protocol by meeting Turkey’s Erdogan without translator, CNN Internationalhttps://edition.cnn.com/2018/02/15/politics/tillerson-erdogan-turkey-meeting-no-translator/index.html 15 Şubat 2018.