Müslüm Yücel – Utanç her ne kadar psikolojik bir hal, bir kavram ise de bizim topraklarda estetik bir kategoridir. “Fukaralıktan utanma”, “utangaç delikanlı”, “kız gibi utandı”, “gelin utandı” gibi ifadeleri sıkça duyarız. Utanç çoğunlukla ötekinden beklenen duygusal bir destektir. Çocuklarda bu annenin aynalanması, babanın güç nesnesi olarak sunumuyla ortadan kalkar ya da kaldırılmak istenir. Genellikle de utanç öteki tarafından benimsenmeyen bir davranıştır. Ar ve haya duyguları burada devreye girer. Kişi yaptığı işten dolayı başkasının hanesine utanç olarak dahil edilir ve söz konusu kişi bunu kabul da eder; “ben bir hatayım”, kurbanım gibi argümanlarla utancın halesine kendince bir katkı sunar. Utanç kimi zaman suç, depresyon, boşluk, başarısızlık gibi hallerde de hissedilir; ne yaparsa yanlış yapma, ne söylerse yanlış söyleme… Utanç, nerden bakarsak bakalım, kişiye kimi zaman acı verir ama bu acı, kendini savunmaya da hemen dönebilir, söz konusu olan artık başkasıdır, çünkü kişi artık utanç halesini kırmış, başkasının utanmasını istemektir. Hatta, utancı bir korucu olarak da kuşanabilir.
Söz konusu kişi ya da bunları bana düşündüren kişinin adını bilmiyorum. Hangi partiden olduğunu bilmiyorum. Bildiğim, bu kişinin bir peşmerge olduğudur. Üstündeki elbiseler ve tanıdık kimseler bu bilgiyi doğrulamaktadır. Bu kişi bize çocukluğumuzdan bu yana, halk için vatan için ölümün önünde giden bir kimse olarak tanıtılan peşmergenin tersinden tanımıdır. Bu kişi, dileniyor. Fotoğraf bir poz verme değildir. Adam mendilini açmış ve üniformasıyla mahcup bir şekilde oturmaktadır. Yüzünde, oturuşunda bir değersizlik hali vardır. Gücü, açtığı el ile kırılmış, ifadesi mağrurdan mağdura dönmüştür. Ona bir kader verilmiş ve o da bu kaderi sanki yaşamak zorundadır. Kimseye bakmıyor bu adam. Çünkü artık karşısında kimse kalmamıştır. Kendisi de yoktur. El açan kendisi midir yoksa ona bunu reva gören siyasi ahlak mıdır sorusu oturmasından anlaşılmaktadır.
Yer Süleymaniye’nin zenginlerin oturduğu Serçınar semtidir. Zenginlerin oturduğu bir yerdir burası. Bu kentte Kürt tarihinin pek çok trajik kareleri vardır ama bu kadar can alıcı olana belki de tarih ilk defa tanıklık ediyordur. Gündelik dil içersinde peşmerge dilenmez, dilenirse de peşmerge olmaz diyebilir pek çok kimse ama bu yalnızca durumu idare etmektir. Biraz üstüne çıkınca gerçekte bu kendi dilenciliğinin üstünü de örtmektir. Çünkü birileri bu genç adama sadaka niyetine para vermektedir. Çünkü dilencilik esasında, birine para vermek dilen demektir. Eleştiriler, öneriler bu gerçeğin üstünü örtemeyecek kadar açıktır. Peşmergenin dilenmesi çoğumuza göre utançtır, evet; ama, bu utanca meydan veren kimseler ve hukuk sistemi de utancın en büyük sahibidirler. Konuyu biraz daha açabiliriz, hatta, referandum süreci diye bir başlık atıp daha da içinden çıkılmaz bir hale getirebiliriz… Paralı asker ile inançları için ölen adamlarının hikayelerini de aralarda görebiliriz… İstanbul, İzmir, Bodrum’da villa sahibi peşmerge komutanlarını anabilir, hain ve ihanet çetelesini de buna katarak görkemli söylevler verebiliriz… Ama dilenen adamı o sokaktan kaldırmaya asla gücümüz yetmez. Hatta, o adam o sokaktan kalksa bile, belleğimizin sokağında asla kalkmayacağı kesindir.
Referandum sonrası kimi peşmergeler silahını satıp çocuğuna ekmek götürdü. Bugüne kadar küçük çocuklara dahi peşmergenin halk için en önde öldüğünü söyleyen hayat bilgisi, peşmergenin para ile terbiyesinin garip bir müziğini veriyor şimdi, duyan olacak mı?
Bu toprağın, vatandan çıkıp kişi/ aile mülkiyetine dönüştüğünün trajik bir görüntüdür.
Not: Söz konusu fotograf Abdurrahman Shikho ve Oildar Şexo’nun facebook sayfalarında yayımlandı. Şexo benim kadim dostumdur. Sordum, inşallah bu yalandır diye… Oysa yalan ya da mizansen bile olsa bu görüntü acıdır….
Fotograf, Abdurrahman Shikho ve Oildar Şexo’nun facebook sayfalarında yayımlandı.