Ömer Çiftçi – İran halkı 2018’e sayılı günler kala sokaklara indi.
Ortadoğu ülkelerinin yeni bir huyu çıkmış: Sokaklar…
Tunus, Mısır, Libya, Bahreyn, Suriye, Irak Kürdistan Federe Bölgesi ve en son İran hükümetin kulaklarının üstüne yatmayı tercih etmesi sebebiyle halk kendini sokağa verdi.
İran’da farklı kimliklerin kendisini özgürce ifade edemediği, kadınların en ağır koşullarda cinsiyetçi saldırıya maruz kaldığı, toplumsal ve kamusal alanda geri plana atılmış koşullarda yaşıyorlar.
Teokratik, otoriter, baskıcı İran rejiminin yaydığı korku duvarlarının yıkılması, halkların ölü toprağını üzerinden atması kıymetlidir.
Fars İmparatorluğu’nun devamı olan İran uzun bir dönem Muhammed Rıza Şah Pehlevi (1941-1979) tarafından yönetildi. ABD-Batı yanlısı bir dış politika izleyen Pehlevi, İran’ın son monarşik lideridir.
1979 Devrimi’ne kadar Ortadoğu’da ABD’nin jandarmalığını taahhütlenmişti.
İran’da 1979 yılında halkın Şah’ı devirmesiyle İslami bir yönetim kuruldu. Böylece halk demokratik bir devleti beklerken yeni bir dikta ortaya çıktı.
İran siyasi ve askeri politikalarıyla “küçük ABD” versiyonu gibidir. Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen devletlerin iç işlerine pervasızca müdahale ediyor.
Yayılmacı politikalarıyla Ortadoğu dünyasında güçlü, oyun kurucu ve bozucu devletlerden biri yapıyor.
Devrimden sonra ABD-Batı ülkeleri ambargo uygulamış ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar yaşadı.
1979 Devrimi’nden bu yana birçok halk protestosu olmuştur. İran’da fiyat artışları, işsizlik ve kötü ekonomik koşullara karşı gösteriler hiç eksik olmadı.
1997 yılında İran’daki reformcuların babası Muhammet Hatemi seçilirken halk ve özellikle muhafazakar kesim protestoları düzenlenmişti. Ilımlı muhafazakâr Haşimi Rafsancani 1992 ve 1995’te büyük protestolarla karşılaştı.
2005 seçimlerinde cumhurbaşkanı seçimlerinde muhafazakârların adayı Mahmut Ahmedinejad kazandı. Bu zafer halk gösterilerini de beraberinde getirdi.
2009 cumhurbaşkanlığı seçimleri Mir Hüseyin Musevi ve Mehdi Kerrubi seçimde hile olduğunu öne sürüp halkı sokaklara çağırmıştı.
2009 son olayları tertipli, kitlesi laik, entelektüel ve orta sınıftı. Bugünkü olaylar ise spontane, yoksul halk kesimlerinin katılımıyla vuku bulmuştur. Bu protesto dalgası tüm kentlere yayılmış, saman alevi gibi bir anda sönebilir de…
Şu anki Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani seçildiği 2013’ten beri işçi, memur ve emeklilerin pankart ve sloganlarıyla karşılaşmıştı.
Hegemonik alan mücadelesi içeride yaşanan bu sorunları perdelemeye hizmet ederken diğer yandan da ülke içindeki hayat pahalılığı, ağır vergiler halkın belini büktü; mutsuz etti. Bütün bunlar katlanarak birikmesine neden olarak Meşhed’te patladı.
İran’da toplumsal ayaklanma ortaya çıktığı andan itibaren birilerinin emperyalistlerin işi olduğu retoriğine sarıldı. ABD, İsrail, Suudi Arabistan’ın komplosu olduğuna kani oldular. Ancak bu retorik süslemesi şimdilik bir işlevi yok.
Ayaklanmanın asıl nedenlerinin rejim faktörü, adaletin vinçlerde kurban edilmesi, halkın beklentilerine kifayetsiz kalınması, hak ve hukukun çiğnenmesi, idamlarla özgürlüklerin gasp edilmesi…
İran, Suriye gibi olur mu? Bunu konuşmak daha erken ama İran’ın çeperi Suriye gibi kısmen düşmanlarla çevrili değil. Irak müstemlekesi, Süleymaniye etki altında, Türkiye Soçi’de yürütülen diplomasi ve Kürt hassasiyetinden dolayı İran’la dost, Afganistan malum, Pakistan’ın başı dertte zaten.
Açılan pandoranın kutusu reformlarla ve ekonomik açılımlarla İran’ın yarısına yakın kentlerinde yaşanan protesto dalgası aşabilir mi?
Muamma…
Önümüzdeki günlerde bekleyip göreceğiz.