İhsan Kaçar – İdlib’teki Hayat Tahrir-i Şam (HTS) ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) arasındaki çatışmalar, Rusya ve Suriye askerî güçlerinin lehinedir. Stratejik planın temelini Putin ve Esad ortaklaştırarak başlattılar. Rusya ve Suriye ordusunun geliştirdiği muhalifler arası çatışma stratejisi, olduğu gibi uygulanmaktadır. Bu stratejinin sonucudur, ÖSO ve HTŞ bugün kontrollerindeki toprakların % 35’ini Suriye ordusuna kaptırdılar. […]
İhsan Kaçar – İdlib’teki Hayat Tahrir-i Şam (HTS) ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) arasındaki çatışmalar, Rusya ve Suriye askerî güçlerinin lehinedir. Stratejik planın temelini Putin ve Esad ortaklaştırarak başlattılar.
Rusya ve Suriye ordusunun geliştirdiği muhalifler arası çatışma stratejisi, olduğu gibi uygulanmaktadır. Bu stratejinin sonucudur, ÖSO ve HTŞ bugün kontrollerindeki toprakların % 35’ini Suriye ordusuna kaptırdılar.
Bu stratejinin temeli, aslında Halep’i boşaltma amacı üzerine atıldı. Gelinen aşamada bu strateji, ÖSO’nun elinde bulunduğu tüm yerler için geçerliliğini koruyormuş. Halep, muhalif gruplar açısından savaş psikolojisinin merkezi olması dolayısıyla üstünlük gerekçesi bir yerdi. Hatırlayanınız vardır; Uzun bir süre Emevi camisi, Esad ve Erdoğan arasındaki savaş düellosunun meydan okuma alanıydı. Bu düellonun kazananı Esad oldu.
Savaşın düellosu Halep’ten sonra İdlib’e kaydı. Yeni bir senaryo ile Rusya ve Suriye İdlib ‘stratejisini’ çözüm olarak Astana’ya sundular ve ABD’yi de buna ikna ettiler. ABD’nin Kürt Güçleri ile İdlib’e müdahalesini durdurdular. Suriye bilinçli olarak Rusya üzerinden Türkiye’yi İdlib stratejinin bir parçası haline getirilmesini kabul etti.
Üçlü bir zirve gerçekleşti ve daha sonra dörtlü bir zirve halinde devam etti. Astana toplantılarının kendisi bu planın bir parçası ve hatta hayata geçişiydi.
“Türkiye muhalif grupların hepsini ikna edecek ve onları Halep’in dışına çıkaracaktı” Fakat Türkiye’nin de öne sürdüğü bir şart vardı. Kürt koridoru hattında bulunan ‘Cerablus ve El Bab’a müdahale edecekti,’ Rusya ve Suriye’nin de buna sessiz kalmasını isteyecekti. Şam Hükümeti bu plana sıcak baktı ve plan kabul gördü. Şam’ın önceliği Cerablus ve El Bab değildi. Hatta Cerablus ve Azez koridorunun Kürt Güçlerinin eline geçmesi, kendilerini zorlayacağı kaygısı oluştu Şam Hükümetinin kendisini toparlayana kadar, Özgür Suriye Ordusunun Cerablus ve Azez koridorunda jandarmalığı üstlenmesi olduğu gibi uygulandı. Şimdi ise, Cerablus ve Azez için tehlike çanları çalmaya başlandı.
Türkiye, Halep’i muhaliflere kaybettirirken, kendi çıkarına uygun olarak, Kürt koridorunu engelleyip muhaliflere El Bab ve Cerablus’ta yer açtığı savını öne sürdü.
Rusya ve Suriye; Halep’in bu gruplardan alınmasının muhalif açısından çöküntü, kendileri açısından ise zafer olacağını bildikleri için, Kürt koridoru olan Cerablus ve El Bab hattına sessiz kalmayı tercih ettiler.
Bir grup muhalif bu sava inandı, bir grup ise Türkiye tarafından deyim yerindeyse satışa geldiklerini yüksek sesle ima etmeye çalıştılar.
Muhaliflerin bir kesimi Türkiye’nin onları kendi çıkarlarına kurban ettiğini iddia etti. Halep’te teslimiyet ve tahliye başlayınca gruplar arasında mırıldanmalar başladı. Bu, çözülme ve ayrışmanın sesli versiyonuydu.
Gruplar, birbirlerini ihanetle suçladılar ve ikiye ayrıldılar.
Legalleşmeyi kabul edip Astana toplantılarına katılanlar ile legalleşmeyi kabul etmeyen El Nusra vb. gruplar, ÖSO’nun bazı gruplarını ihanetle suçlayarak silahlı mücadeleye devam karar aldılar.
Astana toplantıları 1-2-3-4-5 derken -günlük gelişmeleri etkilemelerinin dışında- her toplantı sonuçsuz kaldı. Bu toplantıların ÖSO açısında bir yenilgi olduğu yavaş yavaş anlaşılmaya başlandı. El Nusra’nın başını çektiği radikal gruplar, Astana’nın başarısızlığı üzerine daha da güçlenip ÖSO’dan ayrılan birçok örgütü bünyesine kattı. Çünkü Astana görüşmeleri, savaşın devam ettiği sahada her gün biraz daha itibarsızlaştı. El Nusra ve etrafında bulunan birkaç grup, büyüdüklerini görünce Hayat Tahrir-i Şam (HTS) adında yeni bir oluşuma gittiler.
Yeni merkez, İdlib…
Muhalifler açısından İdlib oldukça stratejik bir yer
Batı’dan Türkiye ile tamamen komşu olan İdlib’in sınır hattında bulunması, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) faktörü için önemli bir avantajdı, silahlı gruplar, lojistik ve diğer tüm ihtiyaçlarını rahatlıkla Türkiye’den karşılayabildiler ve bu avantajı kullanmaya devam ediyorlar.
Hatta arada sınırın olmadığını söylemek daha mantıklı, Hatay’ın bir parçası haline gelmişti. Cihadist grupların arasındaki rekabet de kendisini göstermeye başladı.
İlk başlarda İdlib, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) açısında avantaj olduğu kadar, Hayat Tahrir-i Şam (HTS) açısında dezavantaj oluşturuyordu…
Astana toplantılarının ilerleme kaydetmemesini fırsata dönüştüren ve İdlib bölgesinde güven tazeleyen HTS, İdlib’in sınır hattını ele geçirmek için büyük çapta bir operasyon başlattı. Bu operasyonda da başarılı oldu. Sınır hattının yaklaşık %80’ini ÖSO‘nun elinden aldı. Bu başarı karşısında, ÖSO’nun içerisindeki birkaç grup ÖSO’yu reddederek Hayat Tahrir-i Şam’a (HTŞ) katıldı.
Bir süre mevzi çatışmalarının dışında, karşılıklı, üst düzey yöneticilere karşı suikastlar devam etti.
Bundan sonra ne olabilir?
Astana’yı kabul etmeyen ve başından itibaren ‘ihanet’ olarak ifade eden Hayat Tahrir-i Şam (HTS) İdlib’te iktidar olması, Rusya’nın ve Suriye’nin askeri müdahalesinin önünü açtı. Geldiğimiz aşamada, İdlib’te sadece Hayat Tahrir-i Şam HTS hedef alınmıyor, ÖSO elindeki topraklarının % 25’i Suriye Ordu Güçlerinin kontrolüne geçti.
Halep’ten sonra, İdlib’te de ÖSO’nun güç kaybetmesini fırsata dönüştüren Rejim ve Rusya, “çatışmasızlık” planın devam etmesi durumunda yakın zamanda, ÖSO müzakere masalarına en güçsüz yapı olarak katılmak zorunda kalabilir. Uzun vadede ise, müzakere masasını görmeye bilir.
Astana ve Soçi toplantılarının “çatışmasızlık” garantörleri olan İran ve Rusya, aynı zamanda Rejim güçlerinin İdlib operasyonuna fiziki destek vermektedirler. Suriye ordusunun bu tempoda saldırılarının devam etmesi halinde muhaliflerin yenilgisi kaçınılmazdır.
ÖSO’nun İdlib’i tamamen kaybetmesi; hem askeri, hem de siyasi olarak gücünü büyük ölçüde kaybetmesi demektir, ÖSO zayıflaması durumunda, Suriye politikasında Türkiye’nin de elini zayıflatacaktır.
Fırat Kalkanı destekli alınan Cerablus ve El Bab hâkimiyeti açısında da tehlike kodlarının oluşması demektir. Türkiye bu durumun farkında olduğu için, Soçi’de masaya güçlü gidebilmesi açısında HTS ile ÖSO arasında arabulucu konumundadır. En son her iki yapıdan da toplanan militanlarla “mili Ordu” adı altında yeni bir oluşuma gidildi.
İblib sınırları içerisinde ve Hayat Tahrir-i Şam’HTS ile Özgür Suriye ordusu tarafından organize edilerek, Rus üslerine hava saldırılarının yapılması, Rusya’nın Suriye ordusuna açıktan hava desteği vermesine gerekçe oldu. Saldırılar karşında, oldukça zorlanan ve yeni kurulan “milli Ordu” daha çok İdlib’in merkezine ilerleyerek, Hatay sınırına mevzilenmeye başladı.
Astana anlaşmasının feshedilmesini isteyen gruplar ile devam edilmesini isteyen ve Türkiye’ye yakınlığı ile bilinen gruplar arasındaki anlaşmazlığın da devam ettiği edinilen bilgiler arasında. ÖSO içerisindeki grupların yaşadığı anlaşmazlığın devam etmesi durumunda, bu yapı içerisinde silahlı çatışmanın yaşanabileceği de konuşulmaktadır. Bugün itibarı ile İdlib ve Hama bölgesinde 10 gündür devam eden Suriye Ordu Güçleri karşısında Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) elindeki toprağın % 25’ini kaybetti.
Bir sonraki analizimizde İdlib üzerine yazmaya devam edeceğiz…
İran’dan Trump’ın seçilmesine ilk tepki6 Kasım 202417:04 Öldürülen Narin’ın duruşması yarın6 Kasım 202414:41 Trump’ı ilk tebrik eden lider belli oldu6 Kasım 202411:31 Trump kritik eyaletlerden Georgia, North Carolina, Pennsylvania’da seçimi kazandı ve zafer ilan etti6 Kasım 202410:49 Batman Valisi’nden şiddet uygulayan polislerle ilgili açıklama6 Kasım 202409:27