İhsan Kaçar – Algı yöneticileri, kaos dönemlerinde psikolojik çanlarını çalmaya başlarlar. Ferman yollarlar, yapacaklarına alet edebilecekleri tüm departmanları çağırırlar. Dertleri, meralarına herkesi ortak etmektir. Kurumlar seferber edilir, methiyeler dizilir. Kahramanlık hikayeleri önceden senaryolaştırılır. Etkin olan araçlar organize edilip, cephede en ön sırada yer alma istekileri dillendirilir.
“Basın”dan başlarlar. İlk kurşunu gazetelerin sayfalarından sıkarlar.
Çünkü; cephede yaşananlar, ne kadar bir savaşçının gözü önünde cereyan ederse o kadar da gazetecinin gözü önündedir. Yaşanan tüm olumsuzlukların gözüdür gazeteciler. Vicdanlarına göre hareket eder, savaş psikolojisini iyi bilirler. Objektifliklerini,kalemlerini ona göre ayarlarlar. Savaşın yarattığı tahribat ile yüzleşirler. Ama tarafsız habercilik ilkesinden taviz verdiği andan itibaren, gazateci cephenin ortağı olur. Vicdanı vicdansızlığa dönüşebilir…Fotoğraf makinası, kamerası veya kalemi; çocukları, kadınları ,sivil insanları öldüren bir silaha dönüşebilir. Bu hassas denklemde tercihini güçlüden yana kullanmaya başladığı andan itibaren:
Yalan söylemeye başlar.
Yalan yazar.
Yalan aktarır…!
Kilometrelerce uzağa düşen bir bombanın öldürdüğü çocuğu ve yaşanılan olayı, “Bomba kilometrelerce uzağa düştü ve orada çocuk yoktu, diye gösterir.” Bomba düştü ama çocuk yoktu der, bombanın etki alanını inkar eder, oysa savaş haberciliğinde bir gazeteci bir bombanın etkisinin ne olduğunu bilmek zorundadır. Ne tür bombaların kullanıldığı hakkında bilgilidir. Çünkü haberin esası bunun üzerinden kurgulanır.Bunları yazmak istemezse, hepsini inkar ederse; kalemi, kamerası ve fotoğraf makinası silaha dönüşmüştür! Vicdanı ve yüreği, savaşa göre ehlileştirilmiş bir trendin kendisidir, artık…!
Zırhlı araçların içerisinde haber yapma imkanı sunulmuştur.
Hangi tepeyi, hangi köyü, hangi cesedi göreceğine onlar karar verirler. Savaşı ve cepheleri, kazanmış gibi gösterir. Kazanılmayan cepheler, muharebeler, gazetecinin üzerinden kazanılmış algısı yaratılır.
Bir gazeteci değil de, bir savaşçı olur.
Etik kuralları çiğner. Savaş suçu işleyenler kadar,o da suça müdahildir artık.
Bu durum kendisine, mesleğine bir artı kazandırır mı? Hayır, kazandırmaz.
Gazeteciliğin evrensel ilkesi, bir doktorun hipokrat yemini gibidir.
Yeminini bozduğu andan itibaren vicdansız bir varlığa dönüşür ve gözünü kulağını kapattırır.
İşte o andan itibaren, her masumun ölümde kendisinin de payının olduğunu bilmelidir gazeteci.
Geçmişte ve gelecekte bedeli ne olursa olsun adaletli olmak zorundadır gazeteci…
Çünkü gazeteci savaş kazandırmaz.
Evrensel ilkelerden uzak bir gazeteci ancak insan bedeni üzerinden haber manipülasyonu yapabilir. Manipüle ettiği haberler, yaşamı boyunca vicdanında yaratacağı sorumluluğun karşılığını ödeyemeyecek kadar ağırdır.
Bütün bunların ötesinde yine de gazeteci ancak psikolojik algıyla oynayabilir. Çünkü savaşların esas realitesi hep sonunda ortaya çıkar. Ve o güçlü ama haksız olanın tarafındaki gazatecinin de yalan söylediği elbette çoğunluk tarafından görülür.
İZ ANALİZ