Haber Merkezi I İspanyol kökenli yazar Gabriel Garcia Marquez, 6 Mart 1927’de Kolombiya’nın Aracataca kentinde doğdu. Son yüz yılın en önemli yazarlarından biri olarak tanımlanan Marquez, büyülü gerçekçilik akımının önde gelen isimleri arasındadır. Tüm Latin Amerika’da “Gabo” olarak tanınan yazar, romancılığının yanı sıra şiir, kısa öykü yazarlığı, metin ve senaryo yazarlığı ve gazetecilik özellikleriyle de tanındı. 1982’de, […]
Haber Merkezi I İspanyol kökenli yazar Gabriel Garcia Marquez, 6 Mart 1927’de Kolombiya’nın Aracataca kentinde doğdu.
Son yüz yılın en önemli yazarlarından biri olarak tanımlanan Marquez, büyülü gerçekçilik akımının önde gelen isimleri arasındadır. Tüm Latin Amerika’da “Gabo” olarak tanınan yazar, romancılığının yanı sıra şiir, kısa öykü yazarlığı, metin ve senaryo yazarlığı ve gazetecilik özellikleriyle de tanındı. 1982’de, Nobel Ödülünü alan ilk Kolombiyalı yazar oldu.
Yaşamı boyunca büyük zorluklar yaşayan Garcia, 85 yaşında lenf kanserine yakalandı, tedavisi devam ederken Alzheimer hastalığı teşhisi kondu. Ölümünden iki yıl önce yazmayı tamamen bıraktı.
Tarihsel gerçekçilik
1928’de Kolombiya’nın kuzeyindeki yoksul Aracataca kentinde doğan, büyükannesi ve büyükbabasının yanında büyüyen Garcia Marquez, çocukluk yıllarını tüm eserlerinin kaynağı olarak niteliyor. Albay olan dedesi, aynı zamanda Marquez’in gerçeklikle olan bağlarının mihenk taşı gibidir. Gabo,konuşmalarında sık sık dedesinin “ölü bir adamın ne kadar ağırlıkta olduğunu hayal bile edemezsiniz.” cümlesini kullanır, cümlenin içerdiği gerçekliğin derinliğinden söz ederdi.
Garcia Marquez’in “tarih ve gerçeğe göbek kordonuyla bağlı” diye tanımladığı dedesi, aynı zamanda mükemmel bir hikaye anlatıcısı büyükannesi hayatının şekillenmesinde önemli rol oynar.
Gazetecilik yılları
“Ben bir gazeteciyim, hep gazeteci oldum. Eğer gazeteci olmasaydım kitaplarımı yazamazdım, çünkü kitaplarımdaki tüm materyaller gazetecilik yıllarındaki gerçekliğe tanıklığımla oluştu.”
Hukuk okuyan Marquez, gazetecilik yapmak için okulunu yarıda bıraktı, El Espectador’da gazetecilik yolunu seçti.
1940’ların sonlarında ve 50’lerin başında Kolombiya’da yaşanan ve 300.000 kişinin hayatına mal olan sivil ayaklanma döneminde, Kolombiya’da gazetecilik yaptı. Tanıklık ettiği olayların etkileri romanlarına da etki etti.
Politik huzursuzluklar nedeniyle gazetesi tarafından Cartagena de Indias kasabasına gönderilen Garcia Marquez, burada hem gazetesine makaleler yazmaya devam etti hem de ilk romanı olan Yaprak Fırtınası’nın taslağını oluşturdu. Yaprak Fırtınası’nı, 1955 yılında yazdı. Romanını yazdığında 27 yaşındaydı.
“1947 yılıydı. On dokuz yaşındaydım. Hukuk fakültesinin birinci sınıfında öğrenciydim… İlk sayfadaki giriş cümlesini hatırlıyorum, şöyle diyordu: “Bir sabah sıkıntılı rüyalarından uyanan Gregor Samsa kendisini yatağın içinde devasa bir böceğe dönüşmüş bulur.” … Lanet Olsun! Okurken böyle mırıldandım kendi kendime, “Bu doğru olamaz! Kimse böyle bir şeyin yapılabileceğini bana söylemedi! Demek olabiliyormuş! Öyleyse ben de yapabilirim! Lanet olsun! Benim büyükannem de böyle anlatırdı hikâyelerini… En olmadık masalları sanki gerçekmiş gibi.”
Marquez’in hiç kuşkusuz en çok etkilendiği yazar Kafka olsa da Hemingway, Faulkner, Twain, Melville, Dickens, Tolstoy, Proust, Kafka ve Virginia Woolf okuduğu biliniyor.
Marquez otuz bir yaşındayken gençlik aşkı Mercedes’le evlenir, kısa bir süre sonra da Mexico şehrine yerleşirler. Uzunca bir süre yaşamını burada devam ettirir.
Eserleri
Yayınlanan ilk önemli yapıtı Yaprak Fırtınası’dır. 1961 de yayınlanan “Albaya Mektup Yazan Kimse Yok” adlı romanını, “Hanım Ana’nın Cenaze Töreni(1962)” adlı öykü kitabı ve “Kötü Saatte(1962)” izledi.
Yazar en tanınmış romanı “Yüzyıllık Yalnızlık”ı(1967) Meksika’ya ilk gidişinde yazdı. “Yüzyıllık Yalnızlık”taki bir bölümden etkilenerek yazdığı öykülerini “İyi Kalpli Erendina(1972)” adlı kitapta toplayan yazar daha sonra sırasıyla:Mavi Bir Köpeğin Gözleri (1972), Başkan Babamızın Sonbaharı (1975), Kırmızı Pazartesi (1981), Kolera Günlerinde Aşk (1985), Labirentindeki General (1989) kitaplarını yayımladı.
“Ölümü umursadığı yoktu, ama yaşam çok şey demekti.”
Uzun bir süre lenf kanseri ve sonrasında Alzheimer tedavisi gören Marquez, 17 Nisan 2014 yılında 87 yaşındayken Mexico City’deki evinde öldü.
“Her 16 Ağustos günü, Ana Magdalena Bach kendisini annesinin gömülü olduğu mezarlığa götürecek feribota binerdi. Orada taşlarını temizlediği mezarın üzerin birkaç çiçek bırakıp dua okuduktan sonra kendisini eve götürecek gemiye binmeden akşam yemeğinde bir kadeh attığı ve birkaç saat dinlendiği -turizm furyasının yükselttiği daha lüks ve modernlerinin varlığına rağmen hep aynı- otele yönelirdi. 28 sene boyunca hep böyle yaptı, hayatı boyunca sahip olup evlendiği tek adamla yaptığı gibi. Ancak bu son ziyaretinde, buzlu ve sodalı cinini yudumladığı otelinde melez bir kız tarafından söylenen Debussy’nin “ay ışığı” sonatının ezgileri fonda çınlarken, Ana Magdalena’nın gözüne biraz rustik görünümlü utangaç bir adam çarptı ve Ana. ikinci kez bile düşünmeye gerek duymadan birlikte bir kadeh içmeye davet etmek üzere adamın masasına yöneldi.”
Erdoğan: Milyonlarca vatandaşımız sırf anasının dilini konuştu diye ötelendi14 Ekim 202415:34 DEM Parti’den ‘çözüm süreci’ açıklaması14 Ekim 202415:26 Kadın doktor evinde ölü bulundu14 Ekim 202412:22 DEM Parti ilçe Eş Başkanı ve üyeleri gözaltına alındı14 Ekim 202411:00 Nur Sürer tarafından Yılmaz Güney’e adanan ödül, Ferah Zeynep Abdullah tarafından tepki gösterdi14 Ekim 202410:36